Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve
dostlarım.
Aşağıda Cumhuriyetin kurulmasından bu yana
Türkiye’de azınlıklar karşıtı politikalrın bir kronolojisini bulacaksınız.
İlginizi çekeceğini düşünüyorum.
Saygılarımla,
Aaron Baruch (Ankaralı)
TÜRKİYE’DE AZINLIKLAR KARŞITI POLİTİKALARIN KRONOLOJİSİ:
Ocak 1923
İzmir’de yayımlanan Türk Sesi ve Yanık Yurt
gazeteleri, Türk tüccarların aralarında birleşerek “ahlaksız ve çıkarcı
Yahudi tehlikesine” karşı mücadele
etmesini istiyordu. Edirne’deki Paşaeli gazetesinde yayımlanan bir dizi yazı
sonucu galeyana gelen Edirneliler şehir meydanında toplanarak “bu ülkeden gitme sırası size de gelecek!
Yahudiler defolun!” diye bağırdı.
Polis Yahudilere ait dükkânlara saldırılmasını zorlukla önledi. Babaeski gibi
küçük kentlerde yaşayan Yahudiler İstanbul gibi büyük kentlere göç ettiler.
Trakya’daki Alyans okulları kapatıldı.
2 Mart 1923
2 Mart 1923
Dr. Rıza Nur, Türk tarafının Lozan barış
görüşmelerinde izlediği politikayı Meclisteki gizli celsede anlatırken şöyle
demişti:
“Akalliyetler (azınlıklar) kalmayacaktır. Yalnız İstanbul müstesna olmak
üzere
(Peki Ermeniler? Nidaları)
Fakat arkadaşlar, kaç Ermeni vardır?
(Yahudiler? Sesleri)
İstanbul’da otuz bin Yahudi vardır. Şimdiye
kadar mazarrat (arıza/sorun) çıkarmayan insanlardır.
(Gürültüler)
Museviler malum, nereye çekilirse oraya
giderler. Tabii, olmasalardı daha iyi olurdu derim...”
16 Mart 1923
16 Mart 1923
Mustafa Kemal Atatürk, Adana Türk Ocağı
Esnaf Cemiyeti'nin çayında Adanalı esnaflara şöyle seslendi:
"Arkadaşlarımız söylevlerinde demişlerdir
ki, Adana'mıza hâkim olan diğer unsurlar, şunlar, bunlar, Ermeniler sanat
ocaklarımızı işgal etmişler ve bu memleketin sahibi gibi bir durum almışlardır.
Şüphesiz haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu verimli
ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleket sizindir, Türklerindir. Bu memleket
tarihte Türk'tü, o halde Türk'tür ve sonsuza kadar Türk olarak
yaşayacaktır…"
Haziran 1923
Yahudi, Rum ve Ermeni memurlar işlerinden
çıkartılarak yerlerine Müslümanlar alınmaya başladı. Yahudilerin ve diğer
azınlıkların Anadolu’da serbestçe dolaşımları kısıtlandı. Karar öyle ani
olmuştu ki, pek çok kişi kısıtlamalar yüzünden memleketine dönemedi, gittiği
yerde mahsur kaldı. Bu yetmezmiş gibi Yahudilerin Filistin’e göçmelerine de
engeller konulmuştu.
24 Temmuz 1923
24 Temmuz 1923
Lozan Barış Antlaşması’nın bir parçası olan
ve ondan 6 ay önce imzalanan Türk ve Rum Nüfus Değişimine İlişkin Sözleşme ve
Protokolü’ne göre, Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk
uyrukları ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyrukları
(190 bin kadardı) zorunlu değişime (mübadele) tabi tutuldu.
Aralık 1923’te Çorlu’da yaşayan birkaç yüz
kişilik Yahudi cemaatine şehri 48 saat içinde terk etmesi emredildi.
Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelendi ancak benzer bir karar Çatalca
için alındı ve hemen uygulandı. 1924 yılı boyunca, Lozan Barış
Antlaşması’nın gereği olarak 24 Ocak
1924 tarihli Eczacılar Hakkındaki Kanun’la eczane açma yetkisi ‘Türk bulunma’
meselesine bağlandı.
3 Mart 1924
Tevhid-i Tedrisat Kanunu uyarınca 40 kadar
Fransız ve İtalyan okulu kapatıldıktan sonra sıra azınlık okullarının
binalarının onarımında, genişletilmelerinde, yeni binalar yapmalarında
kısıtlamalara geldi. Okul programları ve sınavlar MEB tarafından denetlenmeye
başladı.
3 Nisan 1924
3 Nisan 1924
Avukatlık Kanunu uyarınca 960 avukat iyi
ahlaklı olup olmadığı açısından değerlendirildi ve sonuçta 460 avukatın çalışma
izni iptal edildi. Böylece Yahudi avukatların yüzde 57’si, Rum ve Ermeni avukatların
dörtte üçü işsiz kaldı. 4 Mayıs 1924’te Mustafa Kemal New York Herald
gazetesine şu beyanatı verdi:
“Hilafetle beraber Türkiye’de mevcut olan
Ortodoks ve Ermeni kiliseleri patrikhaneleri ile Musevi hahamhanelerinin
ortadan kalkması lazımdır...”
29 Ocak 1925
Fener Rum Patrikliğine seçilen Araboğlu
Konstantinos bir trene bindirilerek Selanik’e gönderildi. Suçu, hükümetin hoşuna
gitmeyen biri olmasıydı.
Şubat 1925
Gazetelerde Türkiye’den 300 kadar
Yahudi’nin Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinin 435. yıldönümü kutlamalarına
bir telgraf gönderdiği söylentileri boy göstermesi üzerine şiddetli bir Yahudi
düşmanı kampanya başladı. Yazılarda Yahudilerden ‘nankörler’, ‘ülkenin sırtına
yapışmış sülükler’ diye söz ediliyordu. Çözüm olarak ülkeden sürülmeleri
öneriliyordu. Bu yazıların tahrik ettiği bazı kişiler bir Yahudi gencini
öldürdüler, Kuzguncuk Sinagogu’na saldırdılar. Böyle bir telgraf olup olmadığı
hiçbir zaman ortaya çıkmadı.
22 Nisan 1926
Ticari yazışmalarda sadece Türkçe kullanılmasını
mecburi kılan kanundan sonra idari kadrolarda çalışan ve Türkçe yazı diline
hâkim olmayan gayrimüslimler işten çıkarılmaya başlandı.
1 Ağustos 1926
1 Ağustos 1926
Yahudilere yönelik “sadakatsizlik,
nankörlük” gibi ithamlardan bunalan Yahudi cemaatinin önderleri Lozan
Antlaşması’nın yeni çıkan Medeni Kanun’la uyumlu olmayan 42. maddesinden
feragat ettiklerini beyan eden mazbatayı Başvekâlete gönderdiler. Karar
kamuoyuna, sadece 42. maddeden değil, tüm azınlık haklarından vazgeçtikleri
şekilde yansıdı.
17 Ağustos 1927
Elza Niyego adlı 22 yaşındaki Yahudi kızı,
kendisine âşık olan ve uzun süredir taciz eden evli ve torun Osman Ratıp Bey
tarafından öldürüldü. Genç kızın cansız bedeninin saatlerce sokakta üstü bile
örtülmeden tutulması yetmezmiş gibi, Osman Ratıp’ın mahkeme yerine akıl
hastanesine gönderilmesi Yahudi cemaatinde büyük tepkiye neden oldu. Yahudi
cemaatinin geleneksel çekingenliğini ilk kez bir yana bırakarak, 18
Ağustos’taki cenaze törenine kitlesel biçimde katılması ve “adalet istiyoruz”
diye haykırması, gazetelerde yoğun bir Yahudi düşmanı kampanyanın
başlatılmasına neden oldu. Ayrıca bazı Yahudiler “Türklüğe hakaret ettikleri”
gerekçesiyle mahkemeye verildiler, hapis cezası aldılar.
13 Ocak 1928
Darülfünun Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti’nin
yıllık kongresinde tarihe “Vatandaş Türkçe Konuş!” sloganıyla geçen
azınlıkları Türkçe konuşmaya mecbur eden kampanya başlatıldı. Bütün ülke
afişlerle donatıldı, gençler Türkçe konuşmayan azınlıkları uyarmaya başladılar,
uyarılara uymayanlar tehdit edildi, dövüldü, yargılandı. Aynı yıl ülkedeki
yabancı okullarla birlikte Yahudi okullarının da önemli bölümü kapandı.
Ocak 1928
Basında, Bursa’daki Amerikan Koleji’nde
okuyan üç Müslüman Türk kızının okuldaki bazı öğretmenlerin yönlendirmesiyle
Hıristiyan olduğu haberlerinin çıkmasının ardından, ateşli bir Hıristiyan
karşıtlığı kampanyası başlatıldı. Önce okul kapatıldı, ardından okulun müdürü
ve bazı öğretmenler mahkemeye verildi, ardından gayrimüslim okulları ağır
teftişten geçirildi, ardından gazeteciler Misyonerleri Kovma Cemiyeti’ni
kurdular.
11 Nisan 1928
Doktorluk ‘Türk olma’ şartına bağlandı. Böylece
gayrimüslimler doktorluk yapamaz oldular.
10 Temmuz 1929
10 Temmuz 1929
“Milliyetçi
bir Türk öğrenci grubu” Rum Xpovıka gazetesinin basımevini tahrip
etti. Tahrip edenler değil, gazetenin sahibesi tutuklandı ve gazete hakkında
Türklüğü tahkir suçlaması ile dava açıldı. Gazete kısa süre sonra
kapatıldı.
Eylül 1929
Defterdarlık, Yahudi okullarını, Or Ahayim
Hastanesi’ni, Ortaköy Yetimhanesini ve sinagogları, ticari müessese sayarak
bunlara yapılan bağışları ve intikalleri vergilendirmeye karar verdi. Uygulama
geriye doğru, 1925 yılından başlatıldı. Bu yüksek vergileri ödeyemeyen Hahambaşılığa
haciz geldi. Hükümetin baskıları sürdü ve bağışlar sıkı takibe alındı.
18 Eylül 1930
18 Eylül 1930
Adalet Vekili Mahmut Esat Bozkurt, Ödemiş
Yaylası’nda;
“Benim
fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların
Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır.”
Şeklindeki ünlü vecizesini söyledi.
11 Haziran 1932
Yürürlüğe
konan Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkındaki Kanun’la
yabancıların bazı mesleklerde çalışmaları yasaklandı. Bu durum özellikle Yunan
uyruklu serbest meslek erbabını, küçük esnaf ve sokak satıcılarını kapsıyordu.
Kasım 1932
İzmirli her Yahudi’ye “Türk kültürünü
benimsemeye ve Türk diliyle konuşmaya” söz veren birer taahhütname
imzalatıldı. İzmir Yahudilerini Bursa, Kırklareli, Edirne, Adana, Diyarbakır, Ankara
Yahudileri izledi. Gazetelerde, gruplar halinde ihtida eden Yahudi (ve
Ermeni) kızlarının haberleri çıkıyordu.
25 Şubat 1933
Darülfünun ve Milli Türk Talebe Birliği
öğrencileri, ceplerine irili ufaklı taşlar, ellerinde Türk bayrakları,
dillerinde “vatandaş Türkçe konuş!” sloganlarıyla Vagon-Li Şirketi'nin
Karaköy bürosunu tahrip ettiler. Gerekçe, şirketin Beyoğlu Acentası’nın
Belçikalı Müdürü Jannoni’nin telefonda Türkçe konuşan memur Naci Bey'e şirkette
resmi dilin Fransızca olduğunu belirterek, 25 kuruş para cezası ve 15 gün işten
uzaklaştırma cezası vermesiydi.
Kasım 1933
Mardin’deki Süryani Patrikliği, gizli ve
açık baskılara dayanamayarak “cemaatin arzusu doğrultusunda görülen lüzum
üzerine muvakkaten” (geçici olarak) Mardin’den Suriye’deki Humus’a taşındı,
bir daha da geri dönemedi.
14 Haziran 1934
Ülkeyi
1-Türk kültüründen olan ve Türkçe
konuşanlar (has Türkler),
2-Türk kültüründen olan ve Türkçe
konuşmayanlar (Kürtler)
3-Türk kültüründen olmayan ve Türkçe
konuşmayanlar (gayrimüslimler ve diğerleri)
Olarak üçe bölen İskân Kanunu kabul edildi.
Ardından Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki Kürtler, Rumlar ve Ermeniler,
kendileri için uygun görülen bölgelere sürüldüler. Bu Trakya Yahudi olaylarının
resmileştirilmesi ve yasal bir zemine oturtulma çabasıydı.
21 Haziran-4 Temmuz 1934
Irkçı Cevat Rıfat Atilhan ve Nihal Atsız
gibi ırkçı yazarların Yahudi aleyhtarı ve ırkçı yazılarla galeyana gelen
kitleler, Çanakkale, Gelibolu, Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz, Babaeski’de
Yahudilere saldırdılar. Olaylarda Yahudilere ait evler ve mağazalar yağmalandı,
kadınlara tecavüz edildi, bir haham öldürüldü. CHF Trakya teşkilatının
örgütlediği anlaşılan olaylar sonucu 15 bin Yahudi, mal ve mülklerini geride
bırakıp can havliyle başka şehirlere, ülkelere kaçmak zorunda kaldı.
Ağustos 1938
Hükümet “Tebaası oldukları devlet
arazisinde yaşama ve seyahat bakımından baskılara tâbi tutulan
Musevilerin bugünkü dinleri ne olursa olsun Türkiye’ye girmeleri ve ikametleri
yasaktır” diyen 2/9498 numaralı kararnameyi çıkardı. Ülkenin tek resmî
haber ajansı olan Anadolu Ajansı’nda çalışan 26 Musevi personelin işine son
verildi. Gazete ve dergilerde genel olarak azınlıkları, özel olarak da
Yahudileri ülkenin çektiği sıkıntıların sorumlusu gösteren yazı ve
karikatürlerde patlama oldu.
1938-1939
Yaklaşan savaşta milli güvenliği tehdit
edecekleri gerekçesiyle, Anadolu’nun kırsal bölgelerinde yaşayan gayrimüslimler
büyük şehir merkezlerine nakledildiler. Büyük şehirlerin yaşam koşullarına ayak
uyduramayanlar ülkeden göç etmek zorunda kaldı.
8 Ağustos 1939
8 Ağustos 1939
Avrupa’nın çeşitli yerlerinden topladığı
860 Yahudi mülteciyi Filistin’e taşırken, yolda karşılaştığı bazı sorunlar
yüzünden İzmir’e sığınmak zorunda kalan Parita gemisi, yolcuların “Bizi öldürün
ama geri göndermeyin” haykırışlarına rağmen 14 Ağustos’ta iki polis motorunun
refakatinde limandan çıkarıldı. Gemi çıkarılırken yarı resmi Ulus gazetesi
“Serseri Yahudiler İzmir’den gitti” diye başlık atmıştı.
28 Aralık 1939
Erzincan’da büyük bir deprem oldu ve on
binlerce kişi öldü. Bunu duyan Tel-Aviv, Hayfa, Buenos Aries, New York,
Cenevre, Kahire ve İskenderiye’deki Yahudi cemaatleri aralarında topladıkları
paraları, giyim eşyalarını Türkiye’ye yolladılar. Ancak bu hareketin takdir
edilmesi bir yana, gazetelerde Yahudilerin bu tavrını alaya alan, altında kötü
niyet arayan yazılar, karikatürler boy gösterdi.
12 Aralık 1940
Romanya’nın Köstence limanından aldığı 342
Yahudi mülteci ile İstanbul’a varan ‘yüzen tabut’ namlı Salvador’un (aslında 40
kişilik bir tekneydi) bir mil bile gidecek hali olmadığı açık olduğu halde Türk
makamları, gemiyi yoluna devam etmesi için zorladı. Sonuç hazindi: 13 Aralık
günü Silivri açıklarına şiddetli fırtınaya yakalanan Salvador’un parçalarından
tam 219 ölü toplandı.
22 Nisan 1941
22 Nisan 1941
Kapılarında beliren jandarmalar tarafından
12 bin gayrimüslim erkek, sivrisinek kaynayan ve sıtma yayan bataklığın,
rutubet, çamur ve aşırı sıcağın bunalttığı, su darlığı çekilen altyapısız
kamplara gönderildiler. ‘20 Kur’a İhtiyatlar denilen bu ‘askerler’,
Zonguldak’ta tünel inşaatlarında, Ankara’da Gençlik Parkı’nın yapımında, Afyon,
Karabük, Konya, Kütahya illerinde taş kırma, yol yapma gibi ağır işlerde
çalıştırıldılar. 20 Kur’a İhtiyatlar, 27 Temmuz 1942 günü terhis edildiler.
Ancak “İstanbul’u unutunuz!” diye bağıran çavuşların ve subayların sesi, o
dönemi yaşamış tüm azınlıkların belleğine yerleşti.
15 Aralık 1941
Köstence limanından aldığı 769 Romen
Yahudisini Nazi zulmünden kaçırıp Filistin’e götürmek isteyen Struma gemisi
İstanbul’a geldi. Türkiye’nin izin vermemesi yüzünden 2,5 ay Sarayburnu açıklarında
hastalıkla ve ölümle pençeleştikten sonra geminin çıpası kesildi, dev bir
kılavuz gemisine bağlanarak Karadeniz’e çekildi. Struma, 23 mil açıkta,
motorsuz, yakıtsız, yiyeceksiz, susuz, ilaçsız kaderine terk edildi. 24 Şubat
1942 günü, saat 02.00’de bir Sovyet denizaltısı tarafından batırıldı. Faciadan
sadece bir kişi kurtuldu. Olaydan sonra başbakan Refik Saydam şöyle demişti:
“Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara mekân olamaz!”
11 Kasım 1942
11 Kasım 1942
Şükrü Saracoğlu Hükümeti, savaş sırasında
ortaya çıkan mali sorunları aşmak gerekçesiyle Varlık Vergisi’ni çıkardı. Vergi
mükelleflerinin yüzde 87’si gayrimüslimdi. Ermeni tüccarlar kapital güçlerinin
yüzde 232’si, Yahudi tüccarlar, yüzde 179’u, Rum tüccarlar yüzde 156’sı,
Müslüman-Türk tüccarların ise sadece yüzde 4,94’ü oranında
vergilendirilmişlerdi. Vergilerini ödeyemeyenler Aşkale, Sivrihisar,
Karanlıkdere kamplarına gönderildiler. Mart 1944’e kadar süren “Varlık
Vergisi Faciası” sırasında kimi malını, kimi canını, kimi onurunu, kimi Türkiye’ye
inancını yitirdi.
Ocak-Şubat 1943
İstanbul Emniyet Müdürü Haluk Pepeyi,
yanında azınlıklardan ve yabancılardan sorumlu Dördüncü Şube Müdürü Salâhattin
Korkud ile 1915 Ermeni Soykırımı’nın asli faili Talât Paşa’nın kemiklerini
getirmek üzere Almanya’ya gitti. İkili gezi sırasında Sachsenhausen Temerküz
Kampı’nı ziyaret etti. Nazilerin sembolü gamalı haç bulunan bir trenle
Türkiye’ye getirilen Talat Paşa’nın kemikleri askerî törenle, Abide-i Hürriyet
Anıtı’nın 50 metre yakınına defnedildi.
1946
1946
CHP’nin 9. Bürosu tarafından yayımlanan Azınlık
Raporu’nda;
“İstanbul’da
özellikle Rumlara karşı ciddi tedbirler almalıyız. Bu anlamda söylenecek tek
bir cümle var: İstanbul’un fethinin 500. yıldönümüne kadar bu şehirde tek bir
Rum bile kalmamalıdır.”
deniyordu. Rapora göre bu sorunun çözümüne
geçilmeden önce Anadolu’nun geri kalan kısmı da gayrimüslimlerden
arındırılmalıydı.
30/31 Ocak 1947
Urfa’nın Kendirli mahallesinde yaşayan yedi
kişilik Yahudi ailesinin tüm fertleri katledilmiş olarak bulundu. Cinayetten
Urfalı Yahudi cemaati sorumlu tutuldu ve şehirdeki tüm Yahudi erkekleri
tutuklandı. Urfalılar dava boyunca Yahudilere boykot uyguladılar. Üç yıl sonra
tutuklanan tüm Yahudiler salıverildi ancak Urfa’nın Yahudileri de şehirden
uzaklaşmak zorunda kaldılar.
1948
Yahudiler yeni kurulan İsrail’e, Ermeniler
ise Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’ne göç etmeye kalkınca, yıllardır onları
kaçırtmak için her şeyi yapan devlet ve devlet güdümlü basın bu sefer de göçmek
isteyenleri “hain” gösteren yayınlara başladılar.
6-7 Eylül 1955
Kıbrıs’la ilgili olarak Londra’da
toplanacak üçlü konferansta Türkiye’nin “elini güçlendirmek” için ağırlıklı
olarak İstanbul Rumlarına yönelik büyük bir yağma harekâtı örgütlendi. Ancak
olaylar İzmir, Adana, Trabzon gibi merkezlere de yayıldı ve sadece Rumlar değil
Ermeniler ve Yahudiler de saldırılardan nasiplerini aldılar. Kimi kaynaklara
göre üç, kimine göre 11 kişi öldü, yaklaşık 300 kişi yaralandı, yüzlerce kadına
tecavüz edildi. Resmî rakamlara göre 5.300’ü aşkın, gayrı resmî rakamlara göre
yedi bine yakın bina saldırıya uğradı. Hasarın mali portresi konusundaki en
düşük tahmin o günün değerleriyle 150 milyon lira, en yüksek tahmin bir milyar
liraydı.
1964
1964
Kıbrıs’ta yaşanan toplumlararası çatışmalar
yüzünden Türk-Yunan ilişkilerinin gerginleştiği günlerde, Atatürk ve Venizelos
arasında, 1923 tarihli Mübadele Antlaşması’nın aksayan yanlarını düzeltmek
üzere 1930 yılında imzalanan ‘Dostluk Antlaşması’ Türkiye tarafından tek
taraflı olarak iptal edildi. Türkiye'deki Yunan uyrukluların tapu
müdürlüklerindeki işlemlerini durduruldu, ardından da bankalardaki paralarını
bloke edildi. Türkiye’de doğup büyümüş, burada ticaret yapan, esnaflık yapan,
emekçilik yapan Yunanistan vatandaşı Rumlar sınır dışı edildiler. Sürgünlerin
yanlarına bir bavul ve 200 lira almalarına izin verilmişti. Türkiye Cumhuriyet
yurttaşı Rumlarla, aynı din ve etnik kökten gelen Yunanistan tebaalı Rumların
onlarca yıldır İstanbul’da birlikte oluşturdukları aileler de bu sürgünü çok
acı şekilde yaşadı.
26 Ocak 1970
26 Ocak 1970
Milli Nizam Partisi’ni kuran Necmettin
Erbakan ileriki yıllarda;
“Beynelmilel Yahudilik, Beynelmilel Siyonizm, Nil’den Fırat’a Büyük İsrail, Ortak Pazar
Siyonizmin bir oyunudur, Ortak Pazar’a girmek Türkiye’nin İsrail’e bir vilayet
olmasıyla sonuçlanabilir, İsrail Güney Amerika’ya nakledilmelidir, Terörün
kökünü ararsak, Tevrat'a kadar gitmek gerekir”
gibi ifadeleriyle antisemitizm tarihçemize
önemli katkılar yaptı.
1974
İstanbul’daki Balıklı Rum Hastanesi Vakfı
Yönetim Kurulu ile Hazine arasındaki bir dava nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu’nun verdiği bir kararda, Türkiye’deki gayrimüslim vatandaşlar “Türk olmayanlar” olarak değerlendirildi. Ardından, 1936 Beyannamesi
denilen eski bir belgede adı geçmeyen tüm gayrimüslim mülklerine devlet el
koydu.
6 Eylül 1986
İstanbul Galata’daki Neve Şalom Sinagogu’na
Filistinli Abu Nidal Örgütü’ne bağlı teröristler tarafından yapılan bombalı ve
makineli tüfekli saldırısında 22 kişi öldü ancak olay büyük tepki yaratmadı,
çünkü Filistin davasına kamuoyunda büyük sempati vardı.
1985-1990
PKK’ya karşı korucu olmayı reddettikleri
için topraklarına el konularak yerlerinden edilen Ezidiler kitlesel olarak Batı
ülkelerine göç etmek zorunda kaldı.
12 Aralık 1999
İsmail Cem için “Dışişleri
Bakanlığındaki Salomon” başlığını kullanan Aydınlık gazetesi, Fenerbahçeli
futbolcu Revivo’nun Yahudi asıllı
dışişleri bakanı İsmail Cem tarafından Türkiye-İsrail détente’ına katkıda bulunmak üzere
tezgâhlandığı iddia etti.
Eylül 2000
İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Kudüs’te
Mescid-i Aksa’ya yaptığı kışkırtıcı ziyaretle başlayan İkinci İntifada’dan (El
Aksa İntifadası) sonra gerek sağ, gerekse sol kesimlerde İsrail eleştirileriyle
Yahudilik eleştirileri daha da karışmaya başladı.
15 Kasım 2003
Şişli’deki Beth İsrail Sinagogu ile
Galata’daki Neve Şalom Sinagogu’na iki Müslüman Türk teröristi tarafından
intihar saldırısı yapıldı, eylemciler de dâhil 25 kişi öldü, 300’den fazla kişi
yaralandı. Gazetelerde, televizyonlarda, eylemciler değil, “sinagogu oraya
kurarak Türkleri tehlikeye atan Yahudiler” suçlandı, sinagogda ajanların
saklandığı iddia edilerek, baskınlar adeta meşrulaştırıldı.
17 Ağustos 2004
Vakit gazetesinde Abdurrahim Karakoç şöyle
diyordu:
“Dünya kamuoyunda ırkçı, sadist, canavar
olarak takdim edilen Adolf Hitler’in basiretine hayran olmamak elde değil.
Hitler bugünleri görmüş ta o zaman. Dünyanın başına bela olacaklarını bildiği
içindir ki, ırkçılığı din gibi algılayan, yeryüzünü kana bulamaktan zevk alan
hokkabaz Yahudileri temizlemiş. Uzağı gören ikinci adam ise Usame bin
Ladin’dir.”
31 Aralık 2004
Milli Gazete yazarı Mahmut Toptaş
“Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül beyin, işgalci, eli kanlı, katil,
İsrail Başbakanının yanına giderken Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler hakkında haber
verilenleri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mealinden okur ümidi ile bazı
ayetlerin listesini sunuyorum” dedi ve Kur’an’dan ayetleri sıraladı. Ancak
Diyanet’ten de Gül’den de tepki gelmedi.
Şubat 2005
Şubat 2005
Adolf Hitler’in Kavgam kitabı tam 13
yayınevi tarafından yüz bini aşkın sayıda basıldı. 1934’ten beri 50’ye yakın
baskısı yapılan kitap MHP’nin ve Genç Parti’nin tabanı için bir nevi ‘el
kitabı’ haline gelmişti. Yılın diğer best-seller’i Siyon Protokolleri adlı
Yahudi düşmanı düzmece kitaptı. Bu kitap da Cumhuriyet tarihi boyunca 100’den
fazla baskı yapmıştı.
Haziran 2005
Yalçın Küçük’ün yolunu izleyen Soner
Yalçın, Efendi, Beyaz Türklerin Büyük Sırrı adlı romanında Sabetaycılık/Selanik/Masonluk/İttihat ve
Terakki/Komploculuk izleğini çok etkileyici tarzda işledi. Kısa sürede yüz
binden fazla satan kitap sayesinde
“dünyayı Yahudiler, Türkiye’yi dönmeler
idare eder!”
şiarı zihinlere iyice kazındı.
5 Şubat 2006
Trabzon’daki Santa Maria Katolik Kilisesi
Rahibi Andrea Santoro 16 yaşında bir genç tarafından öldürüldü.
19 Ocak 2007
AGOS’un başyazarı Hrant Dink öldürüldü.
Yıllarca süren yargılamalar, insan hakları eylemcilerinin ısrarlı takibi
sayesinde sadece görünürdeki faillerin az da olsa hapisle cezalandırılmasıyla
biterken, devlet, asli failleri sakladı, korudu, övdü, terfi ettirdi.
18 Nisan 2007
18 Nisan 2007
Malatya’da yedi “milliyetçi genç”
Hıristiyanlıkla ilgili yayın yapan Zirve Yayınevi’ni basarak üç büro çalışanını
vahşice öldürdü. Mahkemeye sunulan 32 klasörden sadece 7-8’i cinayetle ilgili
olup, geri kalanlar misyonerlik faaliyetlerine odaklanmıştı. O günlerde
toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun ilk maddesi ‘misyonerlik faaliyetlerinin
yarattığı tehlikeler’ idi. Bu tür haberlerden etkilenen bir genç İzmir’de bir
rahibi yaraladı, Antalya’da benzer bir olayın olması ise son anda önlendi.
21 Haziran 2007
21 Haziran 2007
Türk Tarih Kurumu Başkanı, (şimdi MHP
Milletvekili) Yusuf Halaçoğlu, devletin 1936-1937 yıllarında Müslümanlığa
ihtida eden Ermenileri ev ev tespit ettiğini ve sayıları 100 bine varan bu
‘dönmelerin” listelerinin elinde olduğunu açıkladı. Bu açıklama önce adeta
magazin olayı gibi ele alındı, ardından da üzeri kapatıldı.
Eylül 2008
ABD merkezli PEW Araştırma Merkezi’nin
Eylül 2008’de açıkladığı Küresel Tutumlar Araştırması’na göre, 2004’te
Türklerin yüzde 49’u, 2006’da yüzde 65’i Yahudilere karşı olumsuz görüşlere
sahipken, 2008’de neredeyse her dört kişiden üçü (yüzde 76) olumsuz duygulara
sahip olduğunu ifade ediyor. Tüm yaş ve eğitim gruplarında aynı oranlar söz
konusu.
5 Şubat 2009
5 Şubat 2009
AKP Ankara İl Başkanlığı’nın internet
sitesinde
“Hitler’in Yahudileri fırınladığı,
kalabalık kitleler halinde öldürdüğü iddiaları da tarihi gerçeklere
uymamaktadır... Öldürülenler de diğerlerinin Filistin topraklarına göç
etmelerinin sağlanması için öldürülmüşlerdir...”
Yazdığı görüldü. Tepkiler üzerine yazı bir
süre sonra kaldırıldı.
27 Haziran 2013
Bir Ermeni anaokuluna çocuğunu kaydetmek
isteyen veliyle ilgili olarak Şişli Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yazdığı bir yazı
sayesinde, 1923 yılından bu yana “vukuatlı” nüfus kayıtlarında gizli soy
kodunun yer aldığı, bu bağlamda Ermeni vatandaşların soy kodunun 2 olduğu
anlaşıldı, ancak bu haber de ciddi tartışmalara neden olmadan unutuldu gitti.
2014,
2014,
İsrail’in Gazze’ye yönelik haksız ve sert
saldırılarını bahane eden çevreler, Yahudi düşmanlığına devam ediyor. Taze
Cumhurbaşkanı Erdoğan
“Af edersin, çok daha çirkin şeyler
söyleyenler oldu, Ermeni dediler!”
Diyor…
Bu kronolojik yazıyı zenginleştirmek ya da
unutulanları eklemek isteyebilirsiniz.
Eklemelerinizi bana göndermeniz yeterlidir.
Hoşça kalın, sevgiyle kalın.
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynakça: Ayşe Hür- Azınlıklar karşıtı
politikalar kronolojisi.
Sayın Hocama saygılarımı sunuyorum ve bu
kıymetli çalışması için teşekkür ediyorum.